Sarı sıcağın yakıp
kavurduğu, öğle güneşinin beynimi delip geçtiği bir yaz günüydü. O saatte oldukça tenha olan cami sokağının
köşesinde, bizim manavın bulunduğu noktanın hemen önünde bir siluet dikkatimi
çekti. Önce kadın mı, erkek mi olduğunu anlayamadım. Başında, üst bedenini
tamamen örten, doğu illerine özgü siyahlı beyazlı bir poşu vardı. Beyazlıktan
çıkıp griye dönüşmüş bol şalvarının altında, turuncu renkli, delikli plastik
terlikleri, güneşten kopup dünyaya düşmüş iki kor gibi duruyordu. Yaklaştıkça
kadın olduğunu anladığım siluet, sık sık, iki yanındaki mavi boyalı kıvrık
demirlerinden asılıp kendine çektiği büyük bir çöp çuvalının içine doğru
eğiliyor, kısa bir an öyle duruyor sonra başını kaldırıyordu.
Manava gelip gidenlerden
bir yardım umuyor gibi çevreye hüzünle bakan iri siyah gözlerini daha yakından
gördüm yaklaşınca. Demirleri tutan esmer elleri ne kadar genç, o ellere sinmiş
zorlu hayatının kiri, çilesi ne kadar gerçekti!
Ona vermek için aldığım
yiyecekleri, ayrı bir torbaya koydurup yanına doğru gittim. O sırada yine çöp çuvalının içine eğilmişti ve
–inanamadım- çuvaldan gelen, kuş cıvıltısına benzer bir sese cevap veriyordu.
Elimdeki torbayı bırakıp
merakla çöp çuvalının içine baktım. Plastik kutular, yemek artıkları, ısırılmış
meyveler, bir ayakkabı teki, kırık bir sürahi, simit parçaları arasında bana,
bu yabancı yüze, sevgiyle bakan iki, iki buçuk yaşlarında bir kız çocuğunun
gülen yüzünü gördüm. Kıvır kıvır, bal rengi saçlarının çevrelediği esmer,
minyon çehresi, upuzun kirpiklerinin serinliğinde gülümseyen ışıl ışıl
kahverengi gözleri vardı. Yalnızca çocuklara özgü bir umut ve safiyetle
kucaklanmak istercesine kollarını uzattı bana!
Ona doğru eğilerek sımsıkı
sarılıp dışarı çıkardım. Şimdi, küçücük
vücudu kollarımın arasında, çöp torbasının dışındaki dünyaya bakıyordu,
şaşarak. Aniden bir güvercin havalandı kanat çırparak. Çocuğun gözleri bulutsuz
gökyüzü oldu. Ardından bir köpek, annesinin yanındaki torbayı çekiştirdi dişleriyle,
havlayarak. Çok korkmuştu! Boynuma dolanan kolları çözüldü. Yanaklarından
süzülen yaşları sessizce sildi küçücük
elleriyle.
Ağladığını görmemi istemezmiş gibi yüzünü çevirdi, annesine baktı
yalvarırcasına, güvenli yuvasına dönmek istiyordu artık!
Çöp torbasının içinde, eline verilen ekmeği küçücük ağzına sokarken
bıraktım onu. Hâlâ sessiz hıçkırıklarla ağlıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder