Yüce Yetkili,
Birazdan gelecekler, kapıyı kıracaklar. Domuz
bağıyla bağlayacaklar beni. Korkum yok. Hayır oldukça cesurum. Eğer yanlış da
olsa bu bir yazgıysa ondan kaçmaya çalışmayacağım. Sadece bazı konulara açıklık
getirmek istiyorum. Böylece benim nasıl biri olduğumu, bu geniş okyanusların
ortasında, yüksek çayırlarla kaplı Işık Ülkesi’ni ne kadar sevdiğimi sizden
daha yüce olan tek kişiye, Efendimiz’e iletebilirsiniz. Ben suçlu değilim. Alt
kademelerde çalışan ve halkın Efendimiz’e yazdığı mektupları kontrol eden basit
bir memurum. Her sabah saat altıda kalkar, Kutsal Kabuk Şiiri’ni okurum. Henüz
beş, altı yaşında ezberlediğim bu şiiri tüm coşkumla okuduktan sonra yeşil ve
mavi ağırlıklı resmi üniformamı giyer, işe giderim. Efendimiz’e yazılan
mektupları okur içlerinden en özenli üslupla ve üstün bağlılık, sevgi
duygularıyla yazılmışları seçer, bölüm şefimize yollarım. Kaç mektupta
ağladığımı, sarsıldığımı tahmin bile edemezsiniz Yüce Yetkili. Mesaimin asla
bitmesini istemem. Çoğunlukla bir iki saat fazladan kalırım. Eve döndüğümde
Efendimiz’in ufak, tahtadan figürü karşısında ona şükranlarımı sunar, ışığın
herkese yayılmasını dilerim. Yatağa girdiğimde uzun süre uyuyamam. Her yerde
Efendimiz’in ihtiyar suretini, uzun boynunu, ufak başını görürüm. Uyuduğumdaysa
rüyamda tek görüntü vardır. Onun, o bizi adil, eşit, özgürlükçü yöneten
Efendimiz’in okyanus suyuna girdiğindeki büyüleyici, eşsiz ve tekrar tekrar
dinlenebilecek bir müzik etkisi yaratan coşkulu hareketleri. Lafı çok uzattım.
Apartmana yaklaşmış olmalılar. O gün o mektubun size nasıl ulaştığını
bilmiyorum Yüce Yetkili. Yeryüzü Meydanı’nda Efendimiz’in altı yüz küsürüncü
yaşını kutlarken böyle bir facianın olması beni intihar düşüncesine sürükledi.
Hemen daireme dönüp bileklerimi kesmek istedim ancak cezamın sizin tarafınızdan
verileceği düşüncesinin adil olduğuna inandım. Yine de tüm ayrıntıları bilmeniz
gerek. O günkü mektupları bir gece önceden bölüm şefimize iletmiştim.
Efendimiz’e methiyeler düzen, ona şükranlarını sunan satırlardı hepsi de. Siz
de Efendimiz’e ve halka mektupları okurken oldukça mutluydunuz, gülümsüyordunuz
ve sizi hiç gülümserken görmemiştik. Sonra son mektup. Alaycı, Efendimiz’i,
sizi hatta tüm Işık Ülkesi’ni hiçe sayan o mektup. Henüz iki satırda kestiniz
okumayı. Okyanuslardan sert rüzgarlar esti. Efendimiz acılarla dolu bir ses
çıkardı boynunu havaya kaldırarak. Ah, keşke kırılması zor yeşil zırhına
sözcükler de işlemeseydi. Siz Efendimiz’e doğru yaklaştınız. Onun
söylediklerini bize tercüme ettiniz. “Bunun sorumluları derhal cezalandırılacak.
Yine de mektuptaki şikayetleri dikkate alacağız.” Efendimiz son
söylediklerinizi anlamamış gibi bakıyordu, anlayamazdı da çünkü ona
çevirmemiştiniz. Yanınızda sizden sonraki Yüce Yetkili yani oğlunuz da vardı. O
sizdeki acı ifadesine rağmen sanki gülümsüyordu. Benim suçum olmadığına inanın
ne olur. Dilerseniz bölüm şefimi araştırın. Mektubu kesmem gerek, ayak sesleri
işitiyorum merdivenlerde.
Yüce Işık Ülkesi adına sevgilerimle,
Efendimiz’in 1400. yansıması
Cok begendim cok...
YanıtlaSil