Yazdıklarımız, yazılanlar; yaşanmış
olaylar olsa bile, yazanın düş gücünün koridorlarından geçmiyor mu? Yaşanılan her
an, kendi algılarımızın, kendi duygularımızın, gözlemlerimizin,
tanıklıklarımızın ürünü değil mi?
O halde fantastik edebiyatta
yine aynı düş gücünden hareketle, aklın izin verdiği ölçüde yaratılan dünyanın,
anlatılmasına neden şaşırıyoruz, bazen küçümsüyoruz bazen yok sayıyoruz ve
neyse ki bazen seviyor, anlıyoruz.
Neden Fantastik? Fantastik
edebiyat size sadece bir olay kurgusu yaratmayı değil, bir dünya yaratmayı da
olası kılar. O dünya sarı, yeşil mor olabilir, yaşayanlar, duyargalı, şeffaf
olabilir. Yazar ne isterse dünya da öyledir. Okur da yazarla birlikte o dünyaya
seyahate çıkar. Fantastik yolculuk, edebiyat yolculuğu için de farklı bir
yolculuktur. Gittiğiniz bir ülkede seyahat kitaplarında yer almayan, girilmemiş
sokaklara dalmak, yine bu tip kitaplarda yenilmesi gerekenler listesinde yer
almayan yemekleri yemek gibidir. Bir keşiftir. Okur neyle karşılaşacağını
bilmeden sürprizlere açık bekler.
Neden masal anlatırız
çocuklarımıza? Neden masal anlatmayız büyüklere? Çünkü büyüdükçe küçülür düş
gücü. Büyüdükçe kaybeder insan içindeki çocuk duygularını, şaşırmayı. Fantastik
edebiyat hem yazarın, hem de okuyanın düş gücünü hareketlendirir. Serbest bırakır.
Kalıpların dışında özgürce koşuşturmasına izin verir. Fantastik edebiyat
özgürlüktür. Kaleminiz tüy gibi hafifler. Önyargı yoktur, çünkü yargılanacak
yoktur. Yazınızda bir adam düş satın alabilir ya da hoşgörü gününde silahları
bırakabilir ya da günün birinde insan yapımı olmayan tek bir şeyi, bir şeftali
çekirdeğini bulabilir.
“Beni böyle olmayan şeylerle
oyalamayın” diyen insanları duyuyorum bazen. “Bunlar sanal dünyalar. Ben
gerçekle ilgilenirim. Yaşamın gerçekleriyle.” Fantastik edebiyat aslında tam da
bu gerçekliğin yansımasıdır. Olduğu gibi değil, yaşadığımız gibi de değil. Tüm
düş gücü zenginliğine rağmen, yaratılan bu dünyalar ne kadar farklı olursa
olsun kökleri kendi dünyamızdan çıkar ama özgün, aykırı ve farklı olarak… Fantastik
edebiyat doğası gereği devrimcidir. Çünkü kalıpları yıkmayı sever.
Fantastik edebiyatın içinde
masal da var, efsaneler de, rüyalar da. Hepsinden beslenir yazar. Bilinen, belki
insan algısında daha kolay canlanır ama bilinmeyeni anlatabilmek için, onun
kurgusal gerçekliğine inandırabilmek için daha çok çaba gerekmez mi? Okuyucu o
farklı dünyada özgürce dolaşırken, karakterlerle birlikte soluk alıp verirken o
dünyanın varlığına da inanmalıdır.
Bir hayali ayaklarına asılıp
yere indirmeyi denemek için cesaret gerekir. Fantastik edebiyat cesaret işidir.
Yazmakta, okumakta, sevmekte… Farklılıkların kabul görmesidir. Tahammüllü
olmaktır. Anlamaya çalışmaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder