Sakalını Sevsinler
Kamil Olgun
“Sakal Felsefesi” kitabında neler var? Şuna bir bakalım
dedik. Bir sakallı olarak ne kadar yansız olunur… Göreceğiz.
SAKAL, taşıdığı dini,
sosyal, ahlaki ve estetik anlamları yanı sıra, cinsiyet ayırımının da baş
sorumlusu olarak görünüyor bu kitapta. Sakalın varsa, eril gücün, iktidarın,
saygınlığın, Tanrıya yakınlığın ve yüzüne ihtişamlı bir güzellik katan doğal
bir süsün var demektir. 1850 lerde verilen bir konferansın metinleri olarak
yerel bir gazetede yayınlanmış, ilgi görmesi üzerine 1854 yılında kitap olarak
basılmış. Kitap, tarihten ilginç örneklerle sakal güzellemesi mi, yoksa kadın
cinsine karşı erkek üstünlüğünün, üstü kapalı bir manifestosu mu? Bu ayki Fanzinin
de konusu “Kadınsız Hayat” değil miydi? Bu konuya girmeden erkek cinsinin, gezegenimizdeki
muhteşem iktidarı karşısında, kadın cinsinin yerini belirlemesi bakımından faydası
olur diye düşünüyorum. Böylece herkes haddini ve yerini bilecek.
Yazar, kitabın ilk bölümlerinde sakalın fizyolojisini, sanatsal
yönünü, modaya ve tarihsel süreç içinde uğradığı değişimleri anlatıyor. Ahlak,
erdem, güç ve itibar konusunda hükümler veriyor. (Tanrının sakalla
ödüllendirdiği erkek kullarına karşı aşırı cömertliği, değil kadınları, insanı
çileden çıkartacak gibi.) Erkeği kendi suretinde yaratan Tanrı, ”Âdem yalnız
kalmamalı… Ona yardım etsin” diye tutuyor, kadını (Havva) yaratıyor. (İncil 2.
Kitap, sayfa 18 ) (Âdem’i topraktan yarattı ki, toprağa ve kendisine bağlı kalsın,
Havva’yı da Âdeme bağlı kalsın, ona itaat etsin diye onun kaburgasından
yaratmış tabii.J
Tanrı bile böyle ayırımcılık yaparsa gerisini siz düşünün… Kime nasıl
güveneceksin?) “Sakal, Tanrı tarafından erkek çehresine mert bir zarafet, vakur
bir ihtişam katmak için yaratılmıştır.”(S. 34) Gelelim sakal’ın tarihteki
serüvenine…
MISIRLILARDA SAKAL
Mısır, Mezopotamya gibi eski ve yazılı bir kültür. Sfenksin
Sakalı ve firavunların sakalları aynı biçimdedir. Yazar, bu sakal türüne bir ad
veremiyor. Ben söyleyeyim: Keçisakalı. Zeki, temiz, çevik, kişilikli ve seçici
beslenen, filizlerin en tazesini yiyen keçinin, sütüyle, kılıyla sevimliliğiyle
hayvanların arasında seçkin bir yeri vardır. Rahipler ve halk, haftada üç kere
saç sakal ve tüm kıllarından arınmak zorundaymış. Bit, pire, kene gibi
haşerelere karşı temizlik gereği tıraş oluyorlar. Öyle bir itikatları var Antik
Mısırlıların. Muhteşem peruklarla idare ediyorlar. Keçisakalı sadece firavunlar
için… Sakalsız çocuk firavunlar takma sakal kullanıyor. (Din ve siyaset ayırımı
tarihte ilk kez sakal bağlamında Mısır’da oluyor. Bu da benden.)
YAHUDİLERDE SAKAL
Onları Mısırdan çıkaran Musa’nın Tanrısı, sakalın kesmesine
ve düzeltmesine izin vermiyor. “Ey insan, nesin sen? Beyhude kuruntularınla
zannediyorsun ki ben, yaradanın olarak seni nasıl şekillendireceğimi bilemedim…
Öyle mi?” der. Yahudilerde de sakal, Tanrısal bir gerekçeye sahip.
ASURLULAR VE BABİLLİLERDE SAKAL
Savaşçı, cesur ve acımasız Asurluların ve Babillilerin sakalları
son derece süslüdür… Düşünebiliyor musunuz?! Örgülü, kıvırcık sakallarının
altın şeritlerle süslü olması ilginç değil mi? Hiçbir ulusun sakalı, Asur ve
Babil Kral sakallarının görkemiyle yarışamazdı.
ARAPLAR, ACEMLER VE TÜRKLERDE SAKAL
Araplar da kuzenleri Yahudiler gibi, inançları değişse de,
sakallarına dokunmadılar. Hz. Muhammed’ten itibaren Türkler, Araplar ve Acemler
tıraş olmayı itibarsızlık sayarlardı. Müslümanlar peygamberin sakalı üzerine
yemin ederler. Hz. Muhammed sakal boyamayı uygun görürmüş. Acemlerde simsiyah
sakal en itibarlı sakalmış. “Sakalından utan” ağır bir sitem, “Sakalına
tüküreyim” çok ağır bir hakaret sayılır. Her üç kavmin sakala atfettikleri
kutsallık, aşağı yukarı eşittir. “Sakalını kimseye kaptırma” önemli bir
uyarıdır.
GREKLER VE ROMALILARDA SAKAL
Greklerde ve Romalılarda tanrıların sakalları, gücün, iradenin,
ihtişamın bir ifadesiydi. Zeus’un dalgalı sakalları, Baba tanrı figürünün kudretini
yansıtacak bir şekildeydi. Homeros’un bütün kahramanları sakallıdır. Ancak
Makedonyalı Büyük İskender sakalı yasakladı. Askerleri savaşta, düşmana
sakallarını (güya) kaptırmasınlar diye, tıraş olmalarını emretti. (Kendisinin
ve sevgilisinin de sakalı yoktu) Kral ne istiyorsa, tebaası da ona uyunca,
muhteşem sakal da ortadan kayboldu. İmparator Jüstinyanus’tan sonra tekrar
sakallarına kavuştular. İmparatorlar tarafından sakal, kraliyete özgü bir
saltanat işareti olarak kabul edilmiştir. Romalılar da Yunanlılarda olduğu gibi,
devlet adamları, kahramanlar, Rahipler ve halk sakal bırakırdı. Roma
cumhuriyetinin en güçlü döneminde, fethedilen yerlerden alınan ahlaki
bozulmayla ve efemine adetlerle pek çok erkek bıçak ve cımbızla sakallarını yok
ederken, kadınsılık yolunda hızla ilerlediler. “Oysa Roma’da sakal, erkek
azametini, sakalsızlıksa, yücelikten yoksun bir kadınsılığı ifade ediyordu.
Romanın yıkılışı, sakalla başlayan bu bozulmayla başladı” diyor kitabın yazarı.
HIRİSTİYANLIKTA SAKAL
Din, öteden beri sakala rağbet etmiştir. İskenderiyeli
Clement şöyle der,”Doğa erkeği, güç ve üstünlüğün işareti olarak bir aslan gibi
süslemiştir.” Doğu ve batı Hıristiyanlığı arasındaki farka işaret etmek isteyen
Papalar, Sakal tıraşı konusunda yasalar çıkarmışlardır. MS 252’deki 4. Kartaca
Konsili’nde “bir rahibin saçlarını uzatamayacağı ve sakalını kesemeyeceği”
kanunu kabul edilmiştir. Roma Kilisesi, istisnalar hariç, sakalsızlığı
seçmiştir. Ortodoksluğunu yücelten katı bir tutumla Yunanlılar ise, eski kilise
kararlarının arkasında mertçe durarak, sakalın ihtişamını azimle sürdürdüler. İki
kilise arasındaki çatışmalarda sakal konusunda bu farkının da önemli bir rolü
olduğu söylenir.
AVRUPA, İSKANDİNAV ÜLKELERİ VE RUSYA'DA SAKAL
Britonlar, komşuları Galyalılar gibi Sakallıydı.
Anglo-Saksonlar, iki ya da üççatallı Sakal tercih ediyorlardı. Normanlar
arasında Sakal tıraş etme âdeti, Normandiya ve işgal ettikleri İngiltere’de
etkisini göstermiş fakat nihayetinde Anglo- Sakson metaneti fetihçileri
fethetmiş, Normanları Sakal geleneğine uydurmuştur. “İngiltere’de Kral John
“Yahuda Sakalı” denen sakala sahipti. Cesur baronlar onu sakalından ettiler.
Sonuç: MAGNA –CARTA oldu.”Diyor yazar. (Büyük Özgürlük Sözleşmesi; 15 Haziran
1215) Gördünüz mü? Sakal nelere kadirmiş?
1700’de V. Charles tüysüz bir çeneyle tahta çıktı;
“Sakallarımızı kaybettiğimiz gibi ruhlarımızı da kaybettik” diyor atasözü. Nihayetinde
Fransa’dan yayılan Sakal tıraşı, Pudralar, Pomatlar, kadınlarla yarışan süslü,
lüleli peruklar, dantelli elbiseler modası Avrupa’yı etkilemiş, Fransız
İhtilali, bütün bu ipe sapa gelmez rezilliklere son vermiştir. Modernite gereği
Sakal tıraşına karar veren Rus Çarı Deli Petro, “Türklerle savaşta sakallı
ölürseniz Aziz Nikolas sizi onlardan ayıramaz, cennete gidemezsiniz” diye askerlerini,
sakallarını kestirmeye ikna etmiştir.
1.Napolyon’un iktidara gelmesiyle Sakal, minik, kıllı ters
üçgen şeklinde “Emperyal Sakal” olarak tekrar döndü. Sakal, kıta’daki hürriyet
savaşlarının en muteber standartlarında biri olmuştur. Günümüzde din uğruna
savaştığını söyleyen IŞİD teröristlerinin de sakallı olduklarını görseydi,
yazar ne düşünürdü acaba? Yazara göre Sakal, erkek çehresinin doğal bir
özelliğidir. Yaradanın iradesine hürmet ederek Sakala karşı çıkılmamasını
istemekte, kadınların da, aslında Sakallı erkeklerden daha çok hoşlandıklarını
iddia etmektedir. Yaradan, erkeklere Sakalı bahşettiğine göre bir bildiği
vardır.
Kadınlar, Âdemin Truva Atı “kaburga kemiğini” içlerinde taşıdıkları
sürece, ya itibarları, ya da kendileri yerlerde sürünmekten kurtulamayacak.
Ey… Kadını yok, anası çok Anadolu’nun kadınları… Kibele’nin kızları… Amazonlar kraliçesi Sinope’nin
torunları… İçinizdeki Âdemin kemiğini söküp atın! Erkeklerle eşit hak ve yetkilere
sahip olduğunuzu haykırın! Muhtaç olduğunuz kudret, beyin kıvrımlarınızda
mevcuttur.
SAKAL FELSEFESİ, Thomas S. Gowing, çev: Özlem
Koşar, Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul, 2016, 120 s.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder