GELECEK SAYI

MAYIS SAYIMIZIN TEMASI "mayıs'ta erguvandır istanbul"

12 Ocak 2017 Perşembe

AYŞEGÜL DOĞAL BESLENİYOR - Elvan Arpacık

Hayat annesine vermediği her şeyi kendisine verecekti!

Almasını çok iyi bilirdi Firdevs. Hayattan istediğini almak konusunda çok bilgiliydi, şanslı mıydı yoksa? Annesi gibi, genç bir kadın uğruna terk edilen altı çocuklu dul bir kadın olmadı. Kocası, Firdevs uğruna yirmi yıllık evliliğini bitirmişti!

AVM’lerdeki şık bir erkek giyim mağazasında satış görevlisi olarak çalışırken tanışmıştı eşiyle. Önce stil danışmanı olmuştu, sonra da eşi. Müteahhitliğe benzer bir iş yapıyordu kocası o zamanlar. Firdevs bugün bile kocasının tam olarak ne yaptığını anlayabilmiş değil.

Annesinin itildiği yolun aksi bir yol tutacağının işaretleri çalışma yaşamıyla başladı. Modayı yakından takip ederdi Firdevs. Vitrine çıkan her şeyi üstünde görmeye bayılıyordu. Ve her ama her şey çok yakışıyordu. Gençti, Güzeldi.

Zengin sayılmasa da onu rahat yaşatacak bir adamla evlenmişti. Otuzuna gelmeden iki çocuk yapmıştı, biri kız. Allah’ın bahşettiği bu şansın üzerine yan gelip oturacak kadar akılsız değildi. Güzellik geçiciydi.

Etraftakiler gibi genceleyim, inceleyim derdine düşmedi. Onlar iki çocuktan sonra fıçıya dönen bodur kadınlardı. Yarı aç yaşıyorlardı. Ama yine de kendisine verilmiş bu biyolojik özelliği korumak için elinden gelini yapardı. Kısa aralıklarla saç modelini ve rengini değiştirirdi; bir bakarsın sarışın olmuş, bir bakarsın esmer, kumral, kızıl, ebruli ve saçının cinsini kendisi de unutmuştu; kıvırcık mıydı, düz mü dalgalı mı, lüle mi? Postişler, rastalar, gününe – mevsimine göre…

İndirimleri hiç kaçırmazdı, müsrif de sayılmazdı. İkinciye hamileyken, göğsündeki silikonları çıkarttırdı. Emzirme bitince yine taktırdı. “Uzun boyluyum, inceyim, dekolte giyince iyi durmuyordu, o yüzden taktırdım kime ne” demişti. Çocuğu bakıcıya bıraktıktan sonra her gün düzenli olarak pilatese başladı. Yer hareketleri için mata uzandığında, iki çocuk emzirmiş Firdevs’in göğüsleri dimdikti. Kocası onu genç almıştı ilelebet genç kalacaktı. Ha çocuklarına da çok titizlenirdi. Onları spor okullarına yazdırdı. Köpek aldı. Firdevs hayvan sevmeyi çevresinden öğrenmişti, çocuklarına da sevdirdi. Onlara İngilizce öğretmeni tuttu. Kendisi de heves etti yabancı dil öğrenmeye. Kendini geliştirmeye kararlı ve azimliydi. Dışardan ortaokulu bitirdi. Lise ve üniversiteyi göze alamadı.

Arabası orta karar spor bir arabaydı, otomatik vites. Annesinin de vardı; steyşın, külüstür, arabaya benzer dört teker üzerinde giden mekanik bir şey. Kullanmayı nasıl öğrenmişti, ehliyeti nasıl almıştı? Ehliyetsiz mi kullanıyordu yoksa! Arabanın arka boş kısmını ineklere taşıdığı otla, samanla doldururdu. Beslediği ineklerin sütlerini de büyük boy pet su şişelerine doldurur, satardı. Altı çocuğunu da kentin varoşundaki ormanlık alana yakın çayırlık bir arazide inek besleyip süt satarak büyütmüştü.

Çocuklar büyüdükçe kocasının işleri, kocasının işleri arttıkça Firdevs’in de boş zamanı artıyordu. Böylece modayı daha yakından takip edebiliyor, alışverişe daha çok zaman ayırabiliyor, kendini yenileyecek zamanı rahatlıkla buluyordu.

Bu konulardaki tek başvuru kaynağı magazin programlarını kaçırmazdı. Hem başarılı hem de mükemmel eş ve anne olan kadınlarla yapılan söyleşileri can kulağıyla dinler, onların yaşam deneylerinden tüyolar kapardı. Bu başarılı hanımların Leonard Cohen eşliğinde boy boy pozları gelirdi ekrana söyleşi sonrasında. Firdevs, kadınların anlattıklarıyla şarkıcının söyledikleri arasında bir bağ olduğundan emindi. Şarkı işte, ha Ahmet söylemiş ha Leonard Cohen.

Hayatı ıskalamak istemezdi. Sıradan ağlak, o onunla çıkmış, bu bundan boşanmış türünden boş şeylerle değil, nerede ne yenir, nerede yeni bir mekân açılmış türünden kent kültürünü zenginleştirecek bilgiler veren programlar izlerdi. Bunların faydasını fazlasıyla görmüştü. Kinoe salatasını öyle öğrenmişti. Evindeki sirkeye balzamik dendiğini de…
Kaşlarının seyreldiğini ve içlerinin doldurulması gerektiğini de o programlarda fark etmişti. Çok iyi kaş yapan bir estetik merkezinin müdavimiydi. İpek kirpik, botoks ve bazı ufak tefek dokunuşlar…

Günleri dopdoluydu. Sabahları pilates, sonrasında programa göre çocukların İngilizce hocasını karşılama veya onları spor okuluna götürüp getirme, kişisel bakım kürleri, instagram, facebook, what’s up’tan haberleşmeler.

Yaz geliyor, teleme peyniri gibi havuz başına çıkmayayım, hafta sonuna konuklar var, çerkez tavuğunun yanına füzyon dedikleri bir sunum yapayım, üstüne de tatlı olarak peşmelba mı yapsam, ay ama daha şeftali çıkmadı ki… derken akşamları yorgun argın ama günü hakkıyla tüketmiş olarak yatağa giriyordu.

Öyle böyle derken etrafta ufak bir değişiklik gözüne çarptı; Çatalca taraflarından bir yumurtacı dadanmıştı oturduğu siteye. Komşuları bu yumurtacının yolunu gözler olmuşlardı. Pilates arkadaşlarının da sütlerini Çatalca tarafından sipariş ettiklerini öğrendi. Annesinin sattığı sütler aklına geldi ve çocukluğu; giysilerine inek kokusu sinen, hırkasına saman çöpleri saplanan, elleri hışır hışır hışırdayan annesi. Annesinin sağdığı sütlerden nefret ede ede büyümüştü, şimdi organik diye onları almak… Hayatın tuhaflıklarına anlam verilmezdi.
tr56
Çocuklarının iyi beslenmesi için market raflarının organik kısımları önünde zaman geçirmekten gocunmazdı ama yetmiyordu bu çaba. Organik beslenmenin, market raflarıyla sınırlı tutulamayacak ciddiyette bir iş olduğunu anlamıştı. Doğal beslenme trendinin dışında kalamazdı! O hiçbir trendin dışında kalacak kadın değildi.

Süt meselesi özellikle kafasına takılıyordu. Çocukken gurur kırıcı bulduğu annesinin inekleri sağarak geçimlerini temin etmeye çalışmasının, aslında organik süt üretimi çabası olduğunu keşfetmek şimdi gururunu okşuyordu sanki biraz. Ailesinin organik süt üreticisi olduğunu etrafına söylediğinde içine bir huzur doldu. Binadaki komşuları annesinin yeni müşterileri oldu, derken mahallenin yarısı. Haftada bir gidip sütleri alıp dağıtıyordu. Bu organik süt işini çok benimsedi. Adeta bu işle kimlik bulmuştu.

Yaz gelince sütün bozulmadan teslimi, beşer kilodan ikişer kiloya düşen teslimatlar, yazlığa gidenler derken işin keyfi kaçtı Firdevs açısından. Yeni bir uğraş bulmak istedi ve kendi çocuğunun doğum günü kutlamasından sonra “doğum günü organizasyonu” işine girişmeye karar verdi. Kararlarını çok çabuk alırdı. Hayat kısa, düşün düşün nereye kadar!

Eşin dostun çocukları için amatör ruhla ama canla başla doğum günü organizasyonları düzenledi. Bu organizasyonlara organik pastalar yaptırarak farkını ve iddiasını ortaya koydu. Fakat gel gör ki annelerini memnun etmek, çocukları memnun etmekten zordu. İleri yaşlarda bu kadar çok çocuk gürültüsü çekmeye tahammülü olamayacağı için birkaç girişimden sonra bu işi bıraktı. Çantalar ördü bir ara, içlerine “Firdevs’inn” yazan etiketler dikti. Eş dost arasında bir marka yarattı, markası instagramda çok destekçi buldu.

Kendi yaşamını kentsel dönüşüm projesi gibi dönüştürmüştü Firdevs. Köhne bir evin yıkılıp yerine rezidans dikilmesi gibi, çocukluğundaki yıkık dökük yaşamından yarı ihtişamlı bir yaşama atlayıvermişti. Çocuklarını da yavru rezidanslar olarak büyütmekteydi. Ancak farkında olduğu bir şey vardı; nasıl ki bugünün rezidansları yarının konut gereksinimini karşılayamayacak ve rezidans ötesi konforda konut üretmek gerekecekse, çocuklarının da geleceğin rekabet dünyasında ayakta kalacak biçimde yetişmesi gerekiyordu. Daha bunların üniversitesi var, mastırı var, yurtdışında biraz kalmaları gerekebilir, düğün harcamaları… Kocası bu mali konuları hallederdi, ona düşen sağlıklı bir kuşak yetiştirmek açısından uygun beslenme, spor gibi konularda çocukları için elinden geleni yapmaktı.

Şimdi sıra kocasının ortak olduğu inşaat şirketi sayesinde annesinin gecekondusunu rezidansa dönüştürmeye gelmişti. Bu arzuyla yanıp tutuşuyordu artık. Annesini o ahır bozması evden kurtaracaktı. Bu düşünce içini huzurla dolduruyordu. Fakat inekleri nerede otlatacaktı annesi? Hepi topu üç inekti zaten. İnekler için rezidans bitişiğinde ahır düşünülemezdi. Kocasına çok dil döktü: “Bu rezidans organik yaşam kavramıyla pazarlanabilir, inekler için küçük sevimli sempatik bir rezidans ahırı yapılabilir” diye ama adamın kafası yatmıyordu bir türlü; iki de bir aynı gerekçeyi gösteriyordu, “iyi tamam da çayır çimen nerede, araziye spor salonu, havuz, kafe ve market falan yapılacak. İnekler ortalıkta pisleyecek, anan mı temizleyecek!”

İnşaatın başlamasıyla bitmesi bir olmuştu. Ne kadar da çabuk yükselmişti binalar dizi dizi. Firdevs kocasını ve ortaklarını bir türlü bahçesinde ineklerin bulunduğu organik yaşam standartlarına sahip bir rezidans modeline ikna edememişti.

Barındıracak yer kalmayınca annesi inekleri sattı, kendisini emekli etti bir bakıma. Firdevs annesini kurtarmıştı, içi huzur dolu bir evlat olmuştu olmasına da, aklı niyeyse hâlâ organik beslenme işindeydi. Organik süt satıcılığı annelerin gönlünü kazanan daha itibarlı bir uğraştı sanki. Ama olmamıştı işte.


Firdevs bu aralar bütün trendleri yakından takip ediyor. Aklına yatan, uygulayabileceği bir trend yakaladığı anda işe koyulacak. Henüz ne yapacağına karar veremedi ama bir konuda kesin kararlı; ne yaparsa yapsın, gelirini Suriyeli çocuklara bırakacak. Çünkü izlediği programlardan birinde, bunu gerçekleştiren bir kadınla yapılan söyleşiye denk geldi ve çok etkilendi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder